Çevrede bazı
ana bilimsel prensiplere ilişkin sayısız yalan yanlış bilgi dolaşıyor.
Bunlardan çoğu, yıllar önce çürütülmesine rağmen, maalesef kalıntıları bu
kadar kolay yok olmuyor. İşte çevrede en çok dolaşan fakat doğru olmayan
bilgilerden bazıları:
1. Ay'ın
bir yüzü karanlıktır.
Bizler,
dünyadaki görüş açımızdan ayın yaklaşık olarak %59’luk kısmını görebiliyoruz
(hepsini aynı zamanda görmemize rağmen). Geriye kalan %41’lik kısım ise aynı
yerden görme açısının dışında kalıyor. Bu %41’lik alan, dondurucu buzullarla
kaplı ve güneşin sıcaklığını hiç hissetmemeli değil mi? Hayır.
Bu
karışıklığın sebebi, ayı sanki hiç dönmüyormuş gibi gösteren medcezirsel
kilittir. Aslında Ay, oldukça yavaş dönüyor ve bir dönüşünü dünyanın etrafında
bir kere dönmesi için gereken sürede tamamlıyor. Bir taraf (az ya da çok)
aldığı güneş ışığıyla alakası olmaksızın dünyadan gözükmüyor. Buradan çıkacak
en kısa sonuç, Ay'ın farklı evreleri olduğu.
Ay tutulması
durumu haricinde güneş ışıkları sürekli ayın tek bir yarısına düşer. (Tam
olarak tek seferde dünyanın yarısının güneş ışığı alması gibi düşünülebilir) Güneş,
Ay'ın gördüğümüz tarafını tamamen aydınlattığında buna dolunay deriz. Ay'ın
bazı kısımları ya da tamamı gözükmediğinde ise ışığın bir kısmı ya da tamamı, o
an için göremediğimiz kısmına düşer. Ay'ın uzak tarafı diye tanımladığımız
bölüm görebildiğimiz taraftan daha az ya da daha çok karanlıktır.
2. Şekerli yiyecekler, çocukları hiperaktif
yapar.
Kek,
dondurma ve şekerli içeceklerin olduğu bir çocuğun doğum gününe katılmak,
herkesi şekerin hiperaktiviteyi etkilediğine inandırır. Sözde “şekerlerin”
çocuklar için bu etkiyi yapacağını destekleyecek kanıt yoktur. (insülin
bozukluklarından dolayı olan psikiyatrik bozukluklarınının yanı sıra) Doğum
günlerinde ya da cadılar bayramında görülen eneji artışı, şeker alma ya da
diğer çocukların yanında olma heyecanı olabilir. Ayrıca kafein gibi diğer
içerikler de pekala bunun sebebi olabilir.
Fakat, bu
şeker alımının limitlenmemesi gerektiği anlamına da gelmez. Ortalama bir insan
yılda 156 pound şeker tüketir. Kıyaslarsak eğer, insanlar 200 yıl önce yılda
3.5 pound şeker tüketirdi. Çok fazla şeker; kilo alımı, insülin rezistansı,
hipertansiyon ve hatta belirli kanser risklerini attırmasıyla
ilişkilendiriliyor.
3. Yıldırım
asla aynı yere iki kere düşmez.
“Yıldırım asla iki kere aynı
yere düşmez” bir kere kötü bir şey olduğunda söylenen yaygın bir deyimdir ama
fakat maalesef bunun gerçek yıldırımlarla bir alakası yok.
Yıldırım,
aşağıda uygun bir yer arayan büyük bir elektrostatik boşaltımdır ve özellikle
önceden yıldırım düşmüş veya düşmemiş bir yerle ilgili de değildir. Uzun
objeler, örneğin ağaçlar ve gökdelenler genellikle seçilmiş hedeflerdir çünkü
yıldırımın kaynağı ve bu cisimler arasında daha az mesafe vardır. Bir ormandaki
uzun ağaçlara fırtına
geçene kadar birçok kere yıldırım düşebilir. Aslında, Empire States binası
yılda 100 civarı yıldırım alır.
NASA, 2003
yılında 386 adet buluttan zemine yıldırımları içeren bir çalışma yayımladı ve
üç yıldırımdan birinin dallara ayrıldığını ve tek seferde iki bölgeye düştüğünü
buldu. Yani yıldırımlar iki kere düşmekle kalmıyor aynı anda iki yere
düşebiliyor.
4. Beynimizin
sadece %10’unu kullanırız.
Beyin
hakkında bilmediğimiz daha çok şeyin olduğu konusunda haklı olmakla beraber,
kesinlikle bildiğimiz şey beynimizin tamamını kullandığımızdır. %10’unu
kullanıyoruz mitinin tamamen yanlış olduğunu gösterecek sayısız beyin taraması
verisine sahip olmasaydık bile, mantık yürüttüğümüzde bu %10 oranı mantıklı
gelmiyor. Ağırlığı birkaç kilogram olmasına rağmen inanılmaz derecede enerji
gerektiriyor. Vücudumuza giren oksijenin ve glikozun %20’sini sadece beyin
harcıyor. Çoğunluğunu kullanmadığımız bir şeyin bu şekilde evrimleşmesi olası
bile değil.
Buna ek
olarak, kimse beyninde tümör var ama “İyi Haber” tümor beyninin kullanmadığın
kısmında diye teşhis edilmedi. Eğer beynin çoğu kullanılmasaydı beyin travması
nadiren kötü etkiler bırakırdı ama çok az kişi silahla başından vurulduktan
sonra hayatta kalıyor ve ciddi yan etkiler de çabası.
5. Davranışlarımız,
dolunaydan etkilenir.
Bu görüş,
uzun süre geçerliliğini koruyan bir mit olmakla beraber özellikle yaşlı veya
zihinsel engellilerle çalışan bireyler arasında yaygındır ve dolunayın
insanlardaki garip özellikleri dışarıya çıkartmasıyla bilinir. Bu mit,
aralarında beyindeki suyun, Ay'ın çekimsel kuvvetinden etkilenmesi de dahil
birçok varsayıma sahiptir. Birçok insan şiddet suçunun bu zamanda arttığını
düşünür. Hatta İngiltere’deki polis merkezleri bir keresinde dolunaydaki suç
ve kazaların artışı için güvenlik gücünde artışa bile gitmiştir.
Bu konu
birçok kez araştırıldı, dolunay ve hareketlerin değişimi arasında çok küçük bir
korelasyon bulundu ve buna sebep olacak bir şey bulunamadı. Bazı çalışmalar,
dolunay ve suç arasında ciddi bir artış olduğunu gösterirken, bu korelasyonun
genel olarak tatile veya hafta sonuna denk geldiği görüldü ve artışın asıl
sebebi anlaşılmış oldu.
Eğer bir
kurt adam değilseniz dolunay hakkında korkacak bir şeyiniz yok.
Eğer Empire
State binasının tepesine gitseniz (yıldırım bombardımanı bittikten sonra) ve
aşağıya, kaldırıma doğru bir bozuk para düşürseniz bu kimseyi öldürmez. Bozuk
paralar oldukça hafiftir (yaklaşık bir gram) ve düz bir daire olması
aerodinamik açısından da iyi değildir. Çünkü aşağı inerken takla atacaktır ve
bütün yol boyunca dönecektir, düşük kütlesi ve nispeten düşük olan son hızı
(105km/saat) kaldırımda duran birisine pek fazla zarar vermeyecektir. Bu
çarpma, kafaya tokat yemek gibi hissettirecektir. Evet, sinir bozucu ama
ölümcül değil.
Yine de yere
ağır ve aerodinamik açısından daha uygun olmayan cisimleri atmak, cismin son
hızını attırır ve daha fazla hasar vermesine sebep olabilir. İnşaat alanları,
işçileri büyük yüksekliklerden düşecek taş veya civatalardan korumak için baret
gerektirir.
Öldükten
sonra saç veya tırnakların uzaması için o kişinin halen yemeye devam edip,
besinleri sindirmesi ve hücresel anlamda işlemesi gerekmektedir. Elbette bu
“ölü olmak” kavramı ile örtüşmez. Yani ölümden sonra vücudun, saç ve tırnak
uzatmak için daha fazla keratin üretmesinin imkanı yoktur.
Yine de deri
ve saç, ölümden sonra uzuyormuş gibi gözükebilir. Ölü deri kurumaya
başladığında saç köklerinden ve tırnak yataklarından çekilmeye başlar. Saç ve
tırnaklar nem eksikliğinden etkilenmez ve büzüşmezler, bu da onları büyümüş
gibi gösterir. Bu ayrıca sinek kaydı tıraş olmuş birisini kirli sakalı varmış
gibi de gösterebilir.
Bu nedenle,
birçok cenaze evi anma töreninden önce kuruma miktarını azaltmak için ceset
yıkandıktan sonra nemlendirici uygulamaktadır.
Yüzeyde,
eklemleri kıtlatmak için sürekli çekmenin ve esnetmenin sonunda eklemlerin
ağrılı bir şekilde bozulması olan osteoartrit (kireçlenme) yapacağı mantıklı
gelirken çalışmalar; sürekli çekmek, esnetmek ve parmak ağrısı arasında bir
bağlantı göstermedi. 1998’de Donald Unger, 60 yıl boyunca sol elini
kıtlattığını ve sağ elini hiç kıtlatmadığını ortaya çıkartan bir rapor
yayımladı. İki elin eklem sağlıkları arasında hiçbir farklılık yoktu ve Unger
çalışması nedeni ile 2009’da Tıp Alanında Nobel
Ödülü’nü kazandı.
Sinoviyal
sıvısı, tampon olarak görev yapan ve parmak eklemleri, dirsekler ,kalçalar gibi
eklemlerdeki sürtünmeleri azaltan bir maddedir. Eklemler esnetildiğinde ve
eklem kapsülleri ayrıldığında, kapsüllerdeki düşen basınç oluşan boşluğu
kapatmak için balon şeklini alan bir gaz salgılar. Ekleme bastırmak, balon
patlarken ve kapsüller normal boyutuna dönerken yüksek sesli duyulabilen bir
ses çıkartabilir. Eğer eklemi kıtlatırken bir ağrı olursa, ilgilenmeyi
gerektiren bir hasarlı eklemin habercisi olabilir.
Sakızın sindirimi için 7 yıl gerekmez. Aslında sakızı
sindirmezsiniz bile. Küçük bir mikar tatlandırıcı ve lezzetlendiricinin dışında
sakızın içinde vücüdun parçalayıp kullanabileceği pek fazla şey yoktur. Sakızlar
onları yumuşak ve nemli tutmak için gliserin ve sebze yağı kaynaklı olarak
bilinen elastomerlerden yapılmıştır. Vücut sakızdan alabildiklerini aldıktan
sonra diğer maddeler gibi, artık o da bir atıktır.
Yine de bu
sakız yutmanın iyi bir fikir olduğu anlamına gelmiyor elbette. Büyük
miktarlarda sakız yutmak kabızlık ve bağırsaklarda tıkanıklığa sebep olabilir,
bu da bir hekim tarafından oradan alınmasını gerektirebilir. Ayrıca sakız,
sindirim sistemindeki diğer sindirilemeyen maddelerle, örneğin bozuk paralar,
küçük oyuncaklar, keskin ay çekirdekleri ile birleşip sindirim sisteminin
tıkanmasına ya da yaralanmalara sebep olabilir. Sakız, midenizde 7 sene
kalmamakla beraber, muhtemelen bir çöp kutusuna atmak ve çocukların
yutmamalarını bilecekleri yaşa gelene kadar yememelerini sağlamak en
sağlıklısıdır.
Bu mit, her soğuk algınlığı ve grip sezonunda ortaya
çıkar. Antibiyotikler “tanımları gereği” bakterileri öldürür. Soğuk algınlığı
ve grip, antibiyotik kullanımından etkilenmeyen virüslerdir. Bazıları bunun
yardımcı olacağını düşünüp antibiyotik isterken, bu oldukça yanlıştır ve daha
fazla sorun getirebilir. Kullanılması gerekende veya dozajdan fazla antibiyotik
kullanmak vücuttaki diğer bakterileri ilaca karşı dayanıklı hale getirir ki bu
da ciddi derecede önemlidir. Bu yanlış, öncekilerden çok daha kötü hastalıklara
sebep olabilecek “süper bakterileri” yaratabilir.
Hastalık
kontrol ve önleme merkezi, hekimlerin her yıl virüs kaynaklı hastalıklar için
on milyonlarca antibiyotik reçetesi yazdığını belirtti. Bu kısmen sebebin
belirsizliğinden ve hastaların(ya da çocukların ebeveynlerinin) doktorların
yakasını bırakmamasından kaynaklanıyor olabilir. Bazı doktorlar hastaları,
hastalığın bakteri kaynaklı mı virüs kaynaklı mı olduğunu belirlemek için
laboratuvar sonuçlarını gelene kadar bekletmektense, antibiyotik yazma
konusunda karar alıyorlar ve onları da suçlamak çok doğru değil. Yine de
hastalar için antibiyotiklerin neden virüsleri öldürmediğini ve büyük ihtimal zarardan
çok yararı olacak ilaçları talep etmemeyi anlamaları önemlidir.
Yorumlar
Yorum Gönder